Kendi üzerinde
dönen değirmen taşları misali dönüyorum odalarda;
Seccâdeler
nerde?..
Kıble hangi yöne
doğruydu bu evde?..
Başıma koymak
için takke, çekmek için tesbih var mı?..
Bugün bitti. Gece
de gidiyor...
Bir günüm daha
bitti; ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat
saat, dakîka dakîka ölüyorum!..
Gidiyorum!..
Tükeniyorum; Haberim var mı?..
Herşeyi sevmek...
Çok güzel.
Kendini sevmek...
Çok güzel. Peki, bu nasıl kendini sevmek?
“Seviyorum”
çığlıklarıyla yak kendini hadi!..
Erit kendini,
tüket, bitir!..
Sen... Ey sen,
aynadaki!..
“Kalan”ının
farkında mısın?
Peki “talan”ının?
Sen... Ey sen,
aynadaki!..
Dün de bakmıştın
aynaya. Farkında mısın; bugün daha yaşlısın!..
Bugün daha çökük, bugün daha
çirkin, bugün daha tedirgin!..
Çünkü biraz daha
dökülmüş saçların, biraz daha buruşmuş suratın!
Biraz daha; bir
saniye, bir dakika, bir saat,
bir gün daha yaklaşmışsın düşeceğin çukura!..
Nerde, Nerde
seccâdeleeer?..
Kıble hangi
yöndeydi bu evde?..
Ninem son gelişinde ne tarafa doğru namaz kılmıştı?..
Katlanır rahlenin
nasıl açıldığını unuttum.
Ve onun içinde açılan “Kitab”ın yüzümü ve içimi nasıl
aydınlattığını...
İçim...
Aahhh, içim
yanıyor.
Bugün bitti, gece
de gidiyor...
Bir günüm daha
bitti; ben, ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat
saat, dakika dakika ölüyorum...
Gidiyorum...
Tükeniyorum; Haberim var mı?..
Son tuttuğum
orucu hangi iklimde bıraktım?..
Son kıldığım namaz hangi seccâdeyle katlandı?..
Merak ediyorum;
Kâbe hâlâ
bekliyor mu beni?..
Bilmiyorum...
Bilemiyorum.
Ama şundan
emînim:
Mezarım beni
bekliyor!
Muammer Erkul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder