24 Eylül 2012 Pazartesi

Kâbe halâ bekliyor mu?

Kendi üzerinde dönen değirmen taşları misali dönüyorum odalarda;
Seccâdeler nerde?..
Kıble hangi yöne doğruydu bu evde?..
Başıma koymak için takke, çekmek için tesbih var mı?..

Bugün bitti. Gece de gidiyor...
Bir günüm daha bitti; ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakîka dakîka ölüyorum!.. 
Gidiyorum!.. 
Tükeniyorum; Haberim var mı?..

Herşeyi sevmek... Çok güzel.
Kendini sevmek... Çok güzel. Peki, bu nasıl kendini sevmek?
“Seviyorum” çığlıklarıyla yak kendini hadi!..
Erit kendini, tüket, bitir!..

Sen... Ey sen, aynadaki!..
“Kalan”ının farkında mısın?
Peki “talan”ının?
Sen... Ey sen, aynadaki!..
Dün de bakmıştın aynaya. Farkında mısın; bugün daha yaşlısın!.. 
Bugün daha çökük, bugün daha çirkin, bugün daha tedirgin!..
Çünkü biraz daha dökülmüş saçların, biraz daha buruşmuş suratın!
Biraz daha; bir saniye, bir dakika, bir saat, 
bir gün daha yaklaşmışsın düşeceğin çukura!..

Nerde, Nerde seccâdeleeer?..
Kıble hangi yöndeydi bu evde?.. 
Ninem son gelişinde ne tarafa doğru namaz kılmıştı?..
Katlanır rahlenin nasıl açıldığını unuttum. 
Ve onun içinde açılan “Kitab”ın yüzümü ve içimi nasıl aydınlattığını...
İçim...
Aahhh, içim yanıyor.

Bugün bitti, gece de gidiyor...
Bir günüm daha bitti; ben, ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakika dakika ölüyorum... 
Gidiyorum...
Tükeniyorum; Haberim var mı?..

Son tuttuğum orucu hangi iklimde bıraktım?.. 
Son kıldığım namaz hangi seccâdeyle katlandı?..
Merak ediyorum;
Kâbe hâlâ bekliyor mu beni?..
Bilmiyorum... Bilemiyorum.
Ama şundan emînim:
Mezarım beni bekliyor!

Muammer Erkul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder