25 Mayıs 2013 Cumartesi

Hicret...

Baktığımız her ufkun öte yanına hasret; 
Bir ömür sürüyoruz, nereye varsak hicret.

Necip Fazıl Kısakürek

24 Mayıs 2013 Cuma

Telafi imkani ver...


"Ben derdimi ve hüznümü ancak Allah'a şikâyet ederim." 
(Yusuf, 12/86)

"Allahım, iyi düşünemiyorum, 
dengeli olamıyorum, isabetli karar veremiyorum;
sebeplere riayette bir sürü hata ettiğim gibi, 
Senin ile münasebetimi de koruyamıyorum.

Öyle yetersiz, o derece tutarsız ve o ölçüde çaresizim ki,
beni düzeltirsen ancak Sen düzeltirsin Allahım!..

Allahım, inanıyorum ki, Sen bana teveccüh ettiğin zaman,
bütün gönül kapıları da benim için açılacaktır.
Bana kusurlarımı telafi imkanı ver ve beni günahlarımdan arındır."

Kalb İbresi

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Yüceliği gösteren üç şey

Üç şey vardır ki insanoğlunun yüceliğini gösterir:

Musibetten şikayetçi olmamak,
Ağrıdan dolayı sızlanmamak ve
Diliyle kendini övmemek.

Ebu Derda (r.a)

21 Mayıs 2013 Salı

Secdelerin gölgesi


http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=bRNdaAL9uNM

Nereye dönsem Senin vechin
Terkedilmişliklerin yanı başında bekler yakınlığın
Unutulmuşların elinden tutan Senin şefkatin
Yüz üstü bırakılmışların hemen yanında bulduğu yine Sensin
Senden yine Seni isterim ey errahimurrahim
Geçmiş zaman hüzünlerine teselli veren Sensin
Gelecek zaman korkularını silip süpüren yine Sensin
Doğuların hepsi Senin
Her günü bir sabah tazelediğinde gönderen Senin kudretin
Batıların hepsi Senin
Tükenişin ardından yeni huzurlar sunan
Vedaların arkasında vuslatları müjdeleyen
Her güzün kalbinde baharı hazırlayan Senin merhametin
Yıkılacak anlarımı ebediyete yaslayan Sensin
Daracık günümü sonsuzluğa komşu eyleyen Sensin
Pörsüyen tenimi, eksilen bedenimi
Sonsuz genişlikte secdelerin misafiri eyleyen Sensin
Çaresiz dudağımı, tükenen nefesimi sonsuz kelamına değdiren Sensin
Hücrelerimi bilmediğim yerlerden toplayan
Kalbime ahiret genişliği lutfeden ey Vasi
Kendimi yitirdiğim yarınlarda bana sahip çıkan
Kimliğimi kaybettiğim uykularda beni bilen
Adımı unuttuğum yoksulluklardan beni çekip alan ey Ali
Ellerim Senin lutfettiğin cennet kadar açılıyor
Beni bende bırakma
Benden sonsuz bir ben çıkar ey Vasi-ul Alim
Hiçbir kınayanın kınamasından korkmayacak
O iman özgürlüğünü ver bana ey Vasi-ul Alim
Dualarımı işitmeye değer gören Semi
Seslendiremesem de gönlümdeki ıstırap ve arzuları
Keder ve ümitleri bilen Alim
Kabul buyur benden
Yalnız Sensin hakkıyla işiten
Yalnız Sensin gerçekten bilen
Hiç dile gelmez dertlerimi 
Hepten ayıplanacak pişmanlıklarımı dinlemeye değer gören
Senin huzurunda hece hece çoğalmak ne güzel
Hiç ciddiye alınmaz ince sızılarımın
Hiç güç yeterilmez hasretlerimin çaresini bilen
Senin huzurunda dua dua teselli bulmak ne hoş
Ey Semi-ul Alim
Azizsin Sen, izzet sahibisin
Bize muhtaç değilsin -haşa-
İzzet Senin, bizsiz edemez değilsin -asla-
Biz olmasak da kamil sahibisin
Bizimle Konuşmamış olsan
Ne izzetin eksilir ne şanına gölge düşer
Sensin bize hakim olan Kur'an'la konuşan

Kimse bilmezdi adım
Sende saklı muradım
Beni yoklukta buladım
Ey Allahım

Aziz iken Sen rahmetinle tenezzül eyledin bize
Muhatabın seçtin, kelamını aklımızın göğüne indirdin
İçimizin gizli yollarını Kur'an'ın hikmetiyle bize gösterdin
Görünür eyledin
Sana gelen yolları yürünür eyledin
Öyle ki kur'an'da biz Sana değil
Sanki Sen bize muhtaçmışsın gibi hitap etmektesin
Hİçbir kulunu gözden çıkarmış değilsin
Herbirimizi vazgeçilmezin bilmektesin
İzzetinin makamından
Rahmetinle indirdiğin kitabını kalbimize yoldaş eyle ey Aziz-i Rahim

seslendiren: Senai Demirci & Alper 

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bir avuç dolusu

 

Bir avuç ekmek verdim bugün postacıya, kuşlara götür dedim.
Bir avuç selam verdim bugün postacıya, dostlarıma götür dedim.
Bir avuç barış verdim bugün postacıya, dünyaya götür dedim.
Bir zarfın içine, bir avuç dua, bir kucak şükür,
bir avuç da kandil gülü koydum.
Kime götüreceğini söylemedim.
Postacı sorunca,

Her yere serp dedim.
Her yere...

Kaan Murat Yanık

19 Mayıs 2013 Pazar

Kasımpatıyım...

Saman sayfalar arasında, kurutulmuş bir kasımpatıyım. 
Hangi kitabın, kaçıncı sayfasında, 
Hangi şiirler arasında ezildiğimi bilmeden.

Erdem Arslan

17 Mayıs 2013 Cuma

Sizin hiç böyle bir dostunuz oldu mu?


Daima düşünceliydi. Susması konuşmasından uzun sürerdi. Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.

Dünya işleri için hiç kızmazdı. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Kötü söz söylemezdi.

Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı.

Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmez, çok konuşmaz, boş şeylerle uğraşmazdı.

Umanı, umutsuzluğa düşürmezdi.

Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ne de ayıplardı. Kimsenin kusurunu araştırmazdı. Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

Âdet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.

Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.

Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi.

Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.

Her zaman ağırbaşlıydı.

Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.

Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.

Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü.

Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!"

Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir hâletle dururdu.

Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi. Yemek seçmez, önüne ne konulursa yerdi.

Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.

Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi: "İlâhî, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım."

Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşadı.

Sizin hiç böyle bir dostunuz oldu mu?

Aslında böyle bir dostumuz var; ki o, iki cihanda Efendimiz Muhammed Mustafa'dır (s.a.v).


Yokluğumun resmi


Attığım her adım benden uzakta 
Bastığım her yerde yokmuşum meğer 
Çırpınırken “ben” denilen tuzakta 
“Ben” bana saplanan okmuşum meğer... 

Aklım kumsal iken ben toz paresi 
Çıktıkça yükseğe alçalır oldum.. 
Düşündüm, derdimin nedir çaresi 
Susarak konuşmak sonunda buldum... 

Esrarlı vuslata bir adım kala 
Hasretin vecdiyle ben kement attım 
Yürekte boğulmak ne güzel bela 
Battıkça kurtuldum çıktıkça battım… 

Görünmez cevheri buldum diyerek 
Körlüğü kör ettim deli bir taşla 
Bilmeyi bilmeden bildim diyerek 
Boşluğu doldurdum dolu bir boşla... 

Nasılların sebebini sorarken 
Sualimi cevapladım ‘niçin’de 
Çokluğumda yokluğumu ararken 
Yalnız kaldım yığınların içinde… 

Satır satır böldü beni heceler 
Her kırkımı kırka yardım savuştum 
Boşluğumu kucakladı geceler 
Sessizlikte gürültüyle boğuştum… 

Var’da yoku haykırırken her seda 
Aklım ki, aklımı başımdan aldı 
O’na gidiyorum bana elveda 
Sonsuz olan sona bir nefes kaldı...

Uğur Işılak

Allah'ın sanatı

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; 
Oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. 
Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatıdır.

Neml Suresi, 88


Hayirli, bereketli cumalar...

16 Mayıs 2013 Perşembe

Regaip Kandiliniz Mübarek Olsun

İhtiyacım kadar istemeye bile haddim yokken, 
Şânınca lûtfetmeni istesem,
Hadsizliğimi bağışlar mısın Allah'ım...

Serdar Tuncer

Bu mübarek geceyi layikiyla eda edebilmek dilegiyle...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sabret...

Her geceyi Kadir, her geleni de Hızır bilmek, yüksek bir meziyettir.
Çünkü seyri, sebepten müsebbibe çevirmiş olmayı,
hâdiseler karşısında "vardır bunda da bir hayır" diyebilecek 
olgunluğa varmayı, "sen bilirsin yâ Rabbi!" diyerek 
fâil-i mutlak olan Allah'a sürekli hüsn-ü zan içinde bulunmayı gerektirir.
Sen de iç yüzünü bilmediğin işleri karşılarken, sabret.

Neslihan Nur Türk