Eylül...
Fersude sonbaharların giriş kapısı... İlk yaz rüzgârından alınmış bir hızla
savrulan düşüncelerin, hoyrat hayallerin ve avare zamanların yorgunluğu,
kırgınlığı, pejmürdeliği içinde yeniden derlenip toparlanması gereken hayatın
rengi... Ve yeniden başlamanın yorgun ritmini hatırlatan yağmurlar... Bölük
pörçük hatıralar, kırık dökük sevinçler... Şiir kılığında gelen acı...
Eylül işte; nâm–ı diğer,
hüzün...
Eylül...
Her şair için ayrı bir Leyla; kurşunî gelinlikler giyinip de gelen...
Dilemmaların çıldırtıcı sükunu bir yanda; ve bir yanda sislerin ve buğuların
ardından sökün edip yürümüş sancıların ilhamı... Katar katar uzaklaşan kuşların
kanatlarına yüklenen son arzular kadar umutsuz ve beklenesi...
Eylül işte; nâm–ı diğer,
pişmanlık...
Bilmiyorum,
siz bu yazıyı okurken yağmur yağıyor olacak mı?.. Belki yapraklar savruluyordur
şimdi bulunduğunuz şehirde; belki sular kararıyordur yavaş yavaş... Altın
kızılı bir gurubun soyunmuş dalında çifte kumruları seyrediyorsunuz belki de...
Bir sanatoryum bahçesinde gezinen uzun saçlı, zayıf ve genç iki kaderdaştır
belki ikindiler ve yağmurlar... Belki sizin kentin huzurludur akşamları, belki
de alaca düşmüş gecenin bir yüzünde siyah tırnaklarını ruhunuza geçirmeye
çalışan ifritler dolaşır...
Eylül işte; nâm–ı diğer
melal...
Tenha
yollar, aşınmış günler, hayata dar gelen arzular ve kanadı kırık kuşlar...
Tabiatın birden uyanıp gerçeği gören yüzü... Kıymeti bilinmeyen lezzetin
çamurlara bulaşmış sarı bir acılık tarafından istilasına karşı şaşkınlık...
Acıların beyhude, sevinçlerin zavallı, mutlulukların fanî olduğunu anlamanın
dehşeti...
Eylül işte; nâm–ı diğer, ölümün
rengi...
Eylül...
Yaşanmamış mevsimlerin en gerçeği... Uçuk benizli koşuşturmacalar, yeniden
kurulan defter–kitap pazarı... Eski okul çantasına kalem yerine ancak gözyaşını
koyarak okula giden minik adımlar... Yoksul mahallelerde gitgide çamurlanacak
karanlık sokaklar... Camlara mıhlanıp 70 yıllık muhteşem bir sükût ile yolları
seyreden kırçıl hatıralar... Ciğer paresini okula eksik kitapla gönderen annenin
yüreğindeki çizik... Para etse canını da verir ama...
Eylül işte; nâm–ı diğer, acının
mührü...
İskender Pala
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder