26 Kasım 2012 Pazartesi

Lütuf gecikmedi, geciken sensin

...

- Bir sözlüğe ihtiyacım var.
- Kaç kelimelik olsun?
- Tek.
- Tek kelimelik bir sözlük mü dediniz!
- Evet içinde yalnız “dua” kelimesi olsun!

Dua: Yakarış.
Dua: Çağırmak.
Dua: Yalvarmak.
Dua: Seslenmek.
Dua: İstemek.
Dua: Susmak.
Dua: İhtiyacın anahtarı.
Dua: Söz.
Dua: Fiil.
Dua: Hal.
Dua: Hüzün dalgaları.
Dua: Günahkarın merdiveni.
Dua: Haberleşme.
Dua: Özlem dili.
Dua: Günahların gözyaşları.
Dua: İnsanla Allah arasındaki köprü.
Dua: Kalkan.
Dua: Ok.
Dua: Bulut.
Dua: Acz.
Dua: Kudret.
Dua: İp.
Dua: Kuyu.
Dua: Teslimiyet.
Dua: Zikir.
Dua: Tövbe.
Dua: Namaz.
Dua: Yardım talep etmek.
Dua: Küçükten büyüğe yöneliş.
Dua: İtiraf.
Dua: Şükür.
Dua: Sınırlı olandan sınırsız olana sıçrama.
Dua: Tanıma.
Dua: Af.
Dua: Merhamet.
Dua: Tevhid.
Dua: Tesbih.
Dua: Sevgi.
Dua: Hâyâ dili.
Dua: Hayat.

“Bana dua edin, duanızı kabul edeyim,” (Mü’min, 60) buyurdu Allah. Çağrıya kulak verdi insan, dua etti Allah’a. Ayakta, otururken, yürürken, yatarken kımıldadı dudakları. Dua ettikçe gücünün farkına vardı, dua ettikçe acizliğinin. Ve gerçek sahibine verdi kudreti sonunda, böylece özgürleşti. Dudaklarının kımıldamasıyla yetinmedi hem. Bir ağaç dikti, elleri kımıldadı. Bir hastayı ziyaret etti, ayakları. Bir kitap okudu, düşünceleri kımıldadı. Bir mektup yazdı, rüyaları. Tohum ekerek toprağı kımıldattı, sulayarak çiçeği. Bineğini bağladı bir gün kaybolmasın diye, harekete geçirdi aklını. Sonra öyle bir sustu ki, dua ettiğini anlamadı kimse, o derin sessizlikte kalbini kımıldattı. Ticaret yapar gibi istemedi Rabbinden. Hatta hiç istemedi. Haliyle çaldı o yüce kapıyı. Kapı açılmadı sanarak korktu bazen. “Kapı kapanmadı ki hiç!” diye uyarıldı. Her şey takdir edilmişti ezelden. İstemek için dilin açılması lazımdı. Lutfetmek isterse lutfederdi anahtarı. O zaman açılırdı göğüs. O zaman çözülürdü dilin düğümü. O zaman kolaylaşırdı iş. Kabul edilmeyen dua yoktu. Ya dünyada verilirdi istediği veya âhirete saklanırdı. Ya da istediği iyilik yerine başına gelecek bir kötülük bertaraf edilirdi. Yeter ki ürpermeyen bir kalp olmasın kalbi. Yeter ki farkına varsın hikmetin: “İlâhî ihsan gecikti deme! Geciken sensin nefsini yöneltmekte Allah’a!” 

- Bana dua et!
- Dualar müşterek!
- Bana dua etmeni istemiştim.
- Dualar müşterek, dedim ya!
- Müşterek dedikten sonra kaç kişiye dua ettin ardından.
- …
– Bana dua et! Gazzeli çocuk dua istedikten sonra Gazzeli bir âlimden,
İmam Şâfîî’den şu dizeleri okudu:

“Duayı hor görür, onu küçümser misin? Dua nelere kadir nereden bileceksin!.. Gecenin okları hedefi şaşmaz ama zamanı vardır ulaşır yerine saati dolduğunda.” “Demek oka benzetiyor İmam Şafîî duayı!” diyecek oldum. Çocuk “Hem ne oklara!” diyerek, yeni mısralarını okudu İmam’ın:

“Savaşmaktan yıldığın nice zalimler vardır. Kader öyle bir düşürür ki onları ağına… İslâm denince ibadet ve zırhlarla korunmak mümkün olmayan dualar gelir aklıma. Bil ki zalim kurtulsa da elinden dua oku vardır arkasında. Kas Şehri’nin oku gibi keskin Peşinden gelen. Ki o okun püskülleri kirpikleridir uykusuz gözlerin. Ve o kirpikler ki gözyaşlarını taşır.”

Ali Ural

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder