Etrafımızda sessiz sedasız yaşayıp birgün sessiz sedasız
aramızdan ayrılan insanların iç dünyalarını hiç merak edenleriniz olmuş mudur?
İşte onlardan birinin hikayesi:
Telefon rehberini açtı adam. Leyla'yı arayacaktı.
110 Leyla... 112 Leyla... 155 Leyla...
Rehber sonuna
kadar Leyla'nın telefonlarıyla doluydu. Bütün numaralar Leyla'ydı.
Parmakları
tuşlara uzandı adamın.
Sonra vazgeçti
birden.
Evinden çıkınca
karşı karşıya geldim adamla.
Selam verdim
hürmetle.
Nedense bana huzur
veren bir yanı vardı.
"Aleyküm selam
Leyla!" dedi.
Bunu duyanlar
güldü adamın ardı sıra.
"Mecnun işte!" diye göz kırptılar.
"Leyla'ya
kavuşamayınca kafayı yemiş garibim." dedi biri.
"Sahi bunun
Leyla'sını bilen var mı yahu!" dedi bir diğeri.
Uzun uzun baktım
adamın ardından.
Bir gönül
Leyla'ya bu denli tutulduğuna göre Mevla'ya tutulsa ne hale gelir kim bilir,
diye düşündüm.
Leyla ile Mevla
arasında iki harf vardı oysa.
Harf de ne ki;
Leyla'nın her hücresinde Mevla'nın mührü vardı.
Leyla'yı bir
tanıyabilse insan, Mevla'yı karşısında bulabilirdi.
Sonra kızdım
kendime.
Hoş, oturmuş
ahvalinden dolayı adamı kınıyorum!
O hiç olmazsa
Mevla'nın bir Leyla'sına âşık olmuş.
Ya senin bu
sevgisiz hâline ne demeli!
Mevla’yı tarif
ediyorsun ama ne kadar tanıyorsun, iyice bir sor bakayım kendine!
Kınama kuşağında
kınanmayasın sonra!
O akşam evinin
önünde yine karşılaştım adamla.
Hayırdır nerden
böyle, dedim.
Leyla ile
halleştik biraz, dedi.
Nasıl oldu, dedim
şaşkınlıkla!
Kıyısına varıp
dalgalarının sahile vurmasını seyrettim.
Sonra, o gökten
yağdı ben rahmetlendim.
Sonra, o ışıdı
gökte ben ısındım.
Ne güzel, dedim.
Bu sözü,
kendisini anlamadan laf olsun diye söylediğimi düşünüyordu.
Bunu
bakışlarından anladım.
Gel şurada bir
yorgunluk çayı ısmarlayayım sana, dedim.
Sağol Leyla,
dedi.
Neden işin mi
var, dedim.
Eve gitmem lazım,
dedi, Leyla ile randevum var.
Adamı o sabah
evinde ölü buldular.
Bütün mahalleli
buruk bir hüzünle koştu camiye.
İmam, musalla
taşının önünde helallik istedi.
"Merhumu nasıl bilirdiniz cemaat?" dedi.
"İyi bilirdik!" dendi hep bir ağızdan.
Cemaatten biri mırıldandı.
"İyi bilirdik, iyi bilirdik de Leyla’sını bilemedik bir
türlü!" dedi.
"Peki, merhumun Leyla’sını bilen var mı aranızda?" diye
sordu imam.
"Ne mümkün?" dedi içlerinden biri, "Ketum adamdı merhum."
"Ah bir bilebilseydik, bir bilebilseydik!" diye iç geçirdi
imam.
İki defa daha helallik diledi cemaatten.
Sonra, cemaate bakıp hayıflandı.
"Bakalım o bize hakkını helal etti mi?"
Cemaat, imamın bu sözlerine bir anlam veremedi.
İmam, elindeki kâğıdı kaldırdı.
"Merhumun vasiyetidir."
Herkes pür dikkat kesildi.
Öldüğünde başucunda bulunmuş bu kâğıt. "Ben musallada iken
okunsun" diye vasiyet etmiş.
Okuyorum. Bütün cemaat, dünyada hiçbir mirasçısı ve mirası olmayan bu
adamın vasiyetini oldukça merak ediyordu.
"Herkes Leyla aradı hayatımda. Dilimden yalnız Leyla'yı
duyduğunu zannetti. Oysa hayatımda Mevla'dan başka söz söylemedim ben!"
Alıntı