22 Haziran 2012 Cuma

Defterin Anlattıkları



Her defterin bir ömrü olduğu gibi her ömrün de bir defteri vardır ve yürüdükçe sayfalarını silinmez yazılarla doldururuz bu defterin. Aldığımız nefes kadar satır, yaşadığımız yıl kadar sayfa bırakırız ardımızda.

Sayfaları nasıl doldurulmuş olursa olsun, her defter iki kapak arasına gizlenmiş bir dünyadır. Bitirilmiş bir defterin kapağını aralamak, çoğu zaman yaşadığımız dünyadan farklı zamanlara, mekanlara doğru çıkılacak bir yolculuğa ilk adımı atmak gibidir.

Sayfaları arasında bambaşka hayatların kokusunu saklasalar da, bitmiş her defterin bakışlarında aynı mutluluk gizlidir. Zira her defter, sayfalarının karardığı kadar sahibinin kalbinde yer tuttuğunu bilir.

Tanıştıktan sonra bir daha asla yokluğunu düşünemediğimiz kadim dostlar gibidir defterler. Anlatırız, dinlerler; paylaşırız, saklarlar. Tüm sayfaları dolduğunda kâğıttan bir dünya, bir hayat, artık bize ait bir parça olarak hayatlarını devam ettirirler. Defterlerimizin, yazılarımızın biçimi bizi, hayat tarzımızı ele verir. Tıpkı diğer dostlar gibi defterlerimiz de aynamızdır. Sayfalar boyunca kendi yüzümüzü, kalbimizin sırlarını seyrederiz.

Kimi defterler yıllar önce yaptığımız hataları yüzümüze vurmaktan yahut yaşadığımız mutlulukları tekrar yaşatmaktan gizli bir sevinç duyarlar. Çünkü yalnız bunun için var olduklarına inanırlar. Kuru gül yaprakları dökülür kiminin arasından, kiminin arasında gözyaşları saklıdır.

Sahipleri gibi defterlerin de hastalananı, ihtiyarlayanı hatta can çekişenleri vardır. Kimi bir sandık köşesinde unutulur yıllar yılı, kimi eski eşyalar arasında karanlık çatılarda, kimi küflü bodrumlarda… Kiminin okunmaktan yıpranır sayfaları, kimi muskalar gibi saklanır yastık altlarında.

. . .

Yalnızca günlükler, hatıra yahut şiir defterleri değil; öğrencilik yıllarında çantamızda taşımak zorunda kaldığımız kimi kareli kimi çizgili, bilmem kaç formalı, ön kapağında güzel resimler arka kapağında haftalık ders programı ve çarpım tablosu bulunan okul defterlerimize dahi kendimizden bir şeyler katmışızdır farkına varmadan. Kiminin kenarlarına çiçek, desen çizmişizdir, kiminin ilk sayfalarını güzel sözlerle, mısralarla doldurmuşuzdur.

İlk günler temiz çamaşırlar gibi kokan kim bilir kaç deftere zamanla evimizin, sınıfımızın, çantamızın kokusu sinmiştir. Kurşun kalemlerin, karalayan silgilerin birkaç ayda ihtiyarlattığı defterlerin, üzerindeki etikette isim yazmasa dahi, kıvrılan kenarlarından, gevşeyen dikiş yerlerinden ve eksik sayfalarından bilmişizdir kime ait olduğunu.

Eğer annenizin halen üzerine titrediği bir çeyiz sandığı varsa, mutlaka o sandığın kuytu bir köşesinde babanızın gençlik, askerlik yıllarında tuttuğu küçücük bir defter saklıdır. İçinde Karacaoğlan, Sümmanî, Emrah türküleri bulunan… Üzerinden yıllar geçse de soğumaz o mısraların, sağa yatık iri harfli yazıların sıcaklığı.

Yalnızca türküler bulunmaz elbet babaların eski defterlerinde; zira defter aklın en emin limanıdır onlar için. Bu yüzden arandığında bulunamayan, kaybolan her defter kısmî bir hafıza kaybı yaşatır sahibine.

Şayet evinizin tenha bir köşesinde bu türden bir defter keşfettinizse, otuz yıl önce mevsimin ilk karının ne zaman yağdığını,  kardeşinizin, sizin tam olarak hangi gün dünyaya geldiğini, annenizin kaç gün hastanede yattığını, babaannenizin, dedenizin hangi tarihte dünyadan göçtüğünü, yürümeye başladığınız yahut ilk kez oruç tuttuğunuz günü, garip ilaç isimlerini, beş haneli telefon numaralarını, alınan verilen borçların miktarını, hâsılı ailenize ait tüm sevinçleri, hüzünleri bulabilirsiniz onun sayfalarında.

. . .

Gönle, saatlere, takvimlere sığmayan sevdalar, hasretler, acılar için birkaç sayfa yeterlidir bazen. Bir ömrün sığdığı da olur bir deftere, bir günün sığdığı da… Hayatı başka bir dünyaya, başka bir dünyayı hayata taşır durur yazılan, okunan her cümle, her sayfa.

Ha masa üzerine sayfaları açık bırakılmış yarım bir defter, ha uçmaktan yorgun düşen kanatlarını iki yana yaymış beyaz bir güvercin… İkisi de umut, sevda, hasret taşır kanatlarında. İkisinin de kanatları başka iklimlerin, uzak diyarların, zamanların kokusunu taşımaktan bitkin düşmüştür.

Bazı boş defterlerin sayfalarında dolaşmak ayak değmemiş bir adayı uzaktan seyretmek gibi huzur verir. Aydınlık gökyüzüne, kış günü vurmuş karlı dağlara benzer onların yüzü. Yıllarca boş kalır sayfaları, ne yazacağınıza bir türlü karar veremezsiniz. Mürekkep tedirgindir, kalem sayfaları incitmekten çekinir yazmaya başladığınızda.

. . .

Dosta, arkadaşa verilecek en anlamlı hediyedir çoğu zaman boş bir defter.

Her kitap şüphesiz başlangıçta yalnızca boş bir defterden ibarettir. Boş sayfalar yeni kapılar gibi açılır ebediyete ve kendisini yazanı, kanatlı masal atlarıyla bazen hayal denizinin kıyılarında koşturur, bazen düşünce ırmağının akıntısında sürükler.

Eksik yanımızı, insan yanımızı, unutan, hatırlamak isteyen yanımızı defterlerle yamar, tamamlarız. Zihnimizin kalabalığını ya da gönlümüzün aydınlığını ancak sayfalar, defterler taşır. Bu ağırlık yüzündendir buruşan, yıpranan sayfaları defterlerin.

Dünyanın bittiği yerde bekler bizi defterlerin sayfaları. Bütün yolların duvar diplerinde, uçurumlarda düğümlendiği yerde tüm aşina yüzlerin, zamanın ve mekânın dışına kalem anahtarıyla açılan efsunlu bir kapıdır o.

Her defterin bir ömrü olduğu gibi her ömrün de bir defteri vardır ve yürüdükçe sayfalarını silinmez yazılarla doldururuz bu defterin. Aldığımız nefes kadar satır, yaşadığımız yıl kadar sayfa bırakırız ardımızda. Kimimiz defterinin kenarına süsler çizer, resimler yapar. Kimimiz kuş yapar uçurur tertemiz sayfaları. Bazıları her sayfaya bir mektup yazar ve esen rüzgârlarla gönderir zamanın mekânın uzağına. Bazıları önündeki sayfadan sürekli gemiler yapar,  yüzdürür hayal denizinde.

Yazarken farkında olmasak da yanlış kelimelerin, karalanmış satırların, kaybedilmiş sayfaların telafisi mümkün değildir. Zira ömür defteri temize çekilmez.

Hüseyin Kaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder