Yol Hakk’ın yoludur. Bu yolun içinde yapıcı olan da vardır, bilerek veya bilmeyerek yıkıcı olan da vardır. Yapıcı olan daima iyiliğe teşvik eder. Yıkıcı olan ise yolcuların içindedir, yürüyor gibi görünür, kazmayı alıp tahribe başlar. Fakat her vuruşta kendine indirir de haberi olmaz. Burası imtihan sahası olduğu için yapıcı da yıkıcı da bir görünür, hiç kimse niyetinin meydana çıkmasını istemez. Fakat uyanık ve müdrik olan bir ihvan herkesin hâlini tartar ve niyetini öğrenmiş olur. Bu idrak kişinin teslimiyeti doğrultusunda olur. Vaktâ ki huzur-u ilâhî’de bütün yapılanlar meydana çıkar. Kimin küpünde bal, kimin küpünde zehir olduğu anlaşılır. Rahmet-i ilâhî’nin kimin kalbine neyi indireceğini bilemeyiz. Ölçü, herkesi hoş kendimizi boş görmek olacak. Herkese hüsn-ü zanla muamele etmeli, sû-i zandan kaçınmalıyız.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Sû-i zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.” (Buhârî, Tecrid-i sarih: 1993) buyuruyorlar.
Hüsn-ü zan ise olgunluğun eseridir. Kişiyi kâmil imana sevkeder. Hadis-i şerif’te:
“Hüsn-ü zannın fevkinde bir ibadetle, Cenâb-ı Allah’a ibadet olunmamıştır.” (Münâvî) buyuruluyor.
Kimi seviyorsak, muhakkak onunla haşır-neşir olacağız. Amel-i sâlih olanlarla yapılan arkadaşlık kişiyi cennet-i alâ’ya sürükler. Fakat kişi Hakk ölçüsünü bırakmış olana uyarsa, onunla beraber korkunç cehennemi hak etmiş olur. Nedamet çok, faydası yok!
Hadis-i şerif’te:
“Kişi sevdiği ile haşrolunacaktır.” (Keşfü’l-Hafâ) buyuruluyor.
Bu sebepten yol çok güzel olmasına rağmen, yolda yürümek için de arkadaşı iyi seçmek gerekiyor. Seçtiğimiz arkadaş nikâh akdi gibi bizi iyi ve kötü günümüzde sırtlayıp taşımasını bilecek. İnsanlar arasında yaşanılan kötü olaylar olsa da, iyi zamanların hatırına görmemezlikten gelinecek. Böyle yapılmazsa, yaşanılan her hadise kalbe bir çizik olarak eklenir.
Zamanın birinde bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. ‘Arkadaşlarınla tartışıp kavga ettiğin zaman her seferinde tahtaya bu çivilerden bir tane çak’ demiş. Gün gelmiş tahta dolmuş fakat genç de artık kimseyle tartışıp kavga etmiyormuş. Babası bu defa ‘Arkadaşlarınla iyi geçindiğin günler için birer çivi sök’ demiş. Günler geçmiş tahtada hiç çivi kalmamış. Genç, babasına tahtanın artık boş olduğunu, arkadaşlarıyla iyi olduğunu söyleyince, babası şunları demiş: ‘Aferin, iyi davrandın ama bu tahtaya iyi bak. Çok delik var. Çiviler çıktı ama geçmişteki gibi güzel ve pürüzsüz olmayacak.’
Önemli olan kırılmamaktır, çünkü kırıldıktan sonra onarılsa bile izi kalır. Allah için yapılan kardeşliklerde böyle problemler olmaz. Çünkü gaye Allah’tır. Allah için kardeş olacağın kimsede üç haslet bulunması gerekir:
1- Akıllı olmalıdır. Zira akılsızla arkadaşlıkta hiçbir fayda yoktur. Sonunda kırgınlığa ve dargınlığa sebep olur. Sana bir iyilik yapmak istediği zaman, akılsızlığıyla sana zarar verir, kendisi de bilmez. Bunun için demişlerdir ki: ‘Akılsızdan uzak olmak, Allah-u Teâlâ’ya yakın olmaktır.’ Akılsız kişi işlerin hakikatini bilmeyen, anlattığın zaman anlamayan kişidir.
2- İyi ahlâklı olmalıdır. Çünkü kötü ahlâkı olandan zarar gelir. Fena huyu kımıldanınca senin hakkını çekinmeden, pervasızca çiğneyebilir.
3- Sâlihlerden olmalıdır. Çünkü günah işlemeye devam eden, Allah-u Teâlâ’dan korkmaz. Korkmayana da emniyet edilmez. Bazı kimseler vardır ki Allah’ın kullarına hakimlik yapmayı, kişileri fitne ve fesada sürüklemeyi kendilerine iş edinirler. Halbuki Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Fitne uykudadır, uyandırana Allah lânet etsin!”
Şeytan bütün gücüyle onlara yardımcı olmakta, kalbe bunu güzel gösterip insanları küfre sürüklemeye çalışmaktadır. Bu saydığımız üç hasletin kişide bulunması iyi bir arkadaşlık kurmayı gerektirir.
İnsanlar üç kısımdır. Bazısı ekmek gibidir. Daima lâzımdır. Bazısı ilaç gibidir, arasıra görüşmek gerekir. Bazısı da zehir gibidir. Onlardan her zaman kaçmak gerekir.
Bir kimse ile kardeşlik akdedince, nikâh akdi gibi bazı haklar ortaya çıkar. Bu hususta İmam-ı Gazali Hazretleri on tane kardeşlik hakkı olduğunu beyan etmiştir:
1- Mal hususundadır. Burada en yüksek derece arkadaşının hakkını kendi hakkına takdim etmek ve isar etmektir. Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kendileri muhtaç oldukları hâlde muharebeden alınan ganimetler taksim edilirken onlara (muhacirlere) kendilerinden daha çok verirler.” (Haşr: 9)
Kardeşliğin en güzel hâlini Âyet-i kerime’de adı geçen Ensar ve Muhacirler yaşamıştır.
Utbetü’I-Gulâm’ın bir arkadaşı vardı. ‘Bana dört bin gümüş lâzımdır.’ dedi. Arkadaşı ‘Gel, iki bin gümüş vereyim!’ deyince ‘Allah için sevdiğini söyleyip, dünya işi için isar yapmamaktan utanmıyor musun?’ dedi.
2- Bütün işlerinde yardımcı olmaktır. Atâ (r. anh) buyurur ki: ‘Üç günde bir din kardeşinizi yoklayın. Hasta iseler ziyaret edin. Bir işle uğraşıyorlarsa yardım edin. Sohbeti unutmuşlarsa hatırlatın.’ Hasan-ı Basrî Hazretleri buyuruyor ki: ‘Din kardeşlerimiz bize ehlimizden ve evlâdımızdan daha evlâdır. Çünkü onlar bize ahireti, çocuk ise dünyayı hatırlatır.’
3- Dil ile olan haktır. Din kardeşleri hakkında iyi söylenmeli, ayıp ve kusurlarını örtmeli. Araları açılmış bile olsa hiçbir sırrını ifşa etmemeli, ona hakaret edenle konuşmamalı. Hakkında iyi söyleyen olursa saklanmamalı, çünkü saklarsa, hased etmiş olur. Bir kusur yaparsa müşteki olmalı. Bilmelidir ki kusursuz bir kimse ararsa hiçbir zaman bulamaz ve arkadaşsız kalır. Hadis-i şerif’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Mümin hep mazeret, münafık da hep ayıp arar.” (Gazâlî, Kimyâ-yı sa’âdet, sh: 282)
“Kötü arkadaştan sakınınız, bir kötülük görürse açığa vurur. İyilik görürse kimseye bahsetmez.” (Gazâlî, Kimyâ-yı sa’âdet, sh: 282)
Her kusura bir mazeret bulmaya çalışmalı, su-i zan etmemelidir.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor:
“Allah-u Teâlâ müminler hakkında dört şeyi haram etmiştir. Mallarını almak, kanlarını akıtmak, gıybet etmek ve onlara su-i zan etmek.” (Gazâlî, Kimyâ-yı sa’âdet, sh: 283)
İsa Aleyhisselâm buyurur ki: “Arkadaşını uyurken görüp, üzerindeki elbiseyi kaldırıp avret yerini açan kimse hakkında ne dersiniz?
-Ey Allah’ın Resul’ü bunu kim yapar?
-Siz yaparsınız! Bir din kardeşinizin ayıbını gördüğünüz zaman onu ifşa eder, başkaları da bilsin diye söylersiniz.” buyurdu.
4- Onu sevdiğini söylemelidir. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyuruyor:
“Bir kimse, bir kimseyi seviyorsa, ona sevdiğini söylesin. Eğer böyle yaparsanız onun kalbinde sevginiz doğar ve bir başka taraftan muhabbet artar.” (Gazâlî, Kimyâ-yı sa’âdet, sh: 284)
Yanında sevdiği bir kimse için alçakça konuşana karşı susmak, sevdiğine büyük cefa olur. Bu sevdiğini dövdüklerini görüp ona yardım etmemeye ve susup oturmaya benzer. Zira dil yarası dayaktan daha acıdır.
5- İlim ve dinî bilgileri öğretmektir. Çünkü Allah için kardeş olanların birbirini cehennemden koruması mühimdir. Nasihat edip yol göstermeli, onu Allah-u Teâlâ’nın azabı ile korkutmalıdır. Ömer (r. anh):“Ayıplarımı bir hediye gibi önüme getirene Allah merhamet eylesin.” buyurur.
6- Hata ve kusurunu affetmelidir. Büyüklerimiz buyurmuştur ki: “Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendinde onun yetmiş çeşit özürünü ara. Bu özürü kabul etmezsen, kusuru kendi nefsinde ara.”
Fıkıh olarak kardeşlik yapmak akrabalık bağı kurmak gibidir. Ebu’d-Derda (r.a.)’ya: “Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutmuyor musun?” denildiğinde; “Günahına düşmanım ama o benim kardeşimdir.” buyurdu.
Kardeşlik etmemek suç değil, kardeşliği kesmek suçtur. Senden özür dileyeni affetmen gerekir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyururlar ki:
“Bir kimseden kardeşi özür diler de, özrünü kabul etmezse onun günahı müslümanların yolunu kesip, onlardan haraç almanın günahı gibidir.”
“Mümin çabuk kızar ve çabuk hoşnut olur.” (Gazâlî, Kimyâ-yı sa’âdet, sh: 287)
Ebû Süleyman-ı Dârânî Hazretleri müridine: “Din kardeşinden eziyet görürsen sakın kızma, kızarsan daha çok eziyet veren söz duyabilirsin.” buyurmuştur.
Çölde yolculuk yapan iki arkadaş tartışmışlar. Biri ötekine bir tokat atmış. Tokatı yiyenin canı yanmış ama tek kelime bir şey söylememiş, yalnız kumun üzerine şöyle yazmış: “Bugün en iyi arkadaşım bana tokat attı.” Bir süre daha gitmişler, önlerine bir göl çıkmış. Tokatı yiyen gölde yıkanırken boğulma tehlikesi geçirmiş. Kendisine tokat atan, diğerini kurtarmış. Boğulmak üzere olan kurtulup, bir nefes aldıktan sonra bir kayanın üzerine şunu yazmış: “Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı.” Diğer arkadaş bunlara anlam veremeyip sormuş: “Sana tokat attığımda bunu kumlara yazdın, boğulmaktan kurtardığımda kayaya yazdın, neden?” Arkadaşı şöyle cevap vermiş: “Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgârı estiğinde silinip gitsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa, onu kayaya yazmalı ki, onu hiçbir rüzgâr yok etmesin.”
Kin gütme, kötülükleri akıldan çıkarmama bir işe yaramıyor. Önemli olan iyilikleri akıldan çıkarmamak, ölçü bu olacak.
7- Din kardeşini dua ile anmalıdır. Hayatında da, öldükten sonra da ehlini ve çocuklarını duadan unutmamalı.
8- Sevgide, dostlukta vefalı olmalıdır. Ölümden sonra ehlini, çocuklarını unutmamalıdır. Ahde vefa imandandır. Hiçbir surette dostluk kesilmemelidir. Çünkü şeytan iki kardeş arasındaki soğukluktan daha çok bir şeye sevinmez.
Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:
“Muhakkak ki şeytan aranızda kavga, dargınlık çıkarır.” (İsra: 53)
9- Aralarında zahmet verici şey olmamalıdır. Allah için olan dostluğun mânâsı birliktir. Kişiler bunu suistimal edip, birbirlerine eziyet verici şekilde görüşmemelidir. Hazret-i Ali (kerremallahu veche) buyuruyor: “Dostların en fenâsı seni kendisine hizmete zorlayandır.”
10- Kendini bütün dostlarından aşağı bilmektir. Kişinin kendisini din kardeşlerinden üstün görmesi en büyük günahlardandır. Ebu Muaviye-i Esved “Bütün dostlarım benden daha iyidirler. Çünkü beni kendilerinden önde tutarlar.” demiştir.
İyinin iyiliği herkese, en büyüğü kendine,
Kötünün kötülüğü çok kişiye, en çoğu da kendine!